Hepsinin Tadı Aynıdır Nasrettin Hoca Fıkrası

Nasrettin Hoca,


bağdan topladığı üzümleri eşeğine yükler.

Evine giderken yolda çocuklar peşine takılır.

– Hoca Efendi bize de üzüm verir misin, dedikleri zaman Hoca çocuklara bakar.

Bu kalabalık çocukların her birine bir salkım verse, üzümler bitecek.

Tutar, her birine bir tane üzüm verir.

Çocuklar sızlanmaya başlar.

– Ama Hoca efendi, çok az verdin.

Nasrettin Hoca:

– Canım niye ısrar ediyorsunuz. Ha bir tane ha on tane ne fark eder.

Nasıl olsa hepsinin tadı aynı değil mi, diyerek gider.

Aynı Yaştayız Nasrettin Hoca Fıkrası

Arkadaşları zaman zaman Nasreddin Hoca'ya takılırlarmış, çünkü onun cevaplarından hisse çıkarırlarmış. Gene böyle bir günde Hoca'ya;

"Hoca Efendi, sen mi büyüksün, yoksa kardeşin mi?" diye sorarlar.

Hoca arkadaşlarının yine kendisine takıldıklarını anlayınca şöyle bir düşündükten sonra gülümseyerek şu cevabı verir:

"Geçen yıl anneme bu soruyu sormuştum, o da; 'Kardeşin senden bir yaş küçük.' demişti. O zamandan bu yana bir yıl geçtiğine göre şimdi aynı yaştayız."

Başını Pencerede Unutmasın Nasrettin Hoca Fıkrası

Hemşerileri bazen candan, bazen de sahte olarak Hoca'ya saygı gösterirler. Günün birinde sahte saygı gösterenlerden biri Hoca'yı evine davet eder. Hoca da konumu gereği davete gider. Gider gitmesine de eve yaklaşınca ev sahibinin başını pencereden içeriye doğru çektiğini görür.

Hiçbir şey olmamış gibi evin kapısına çalan Hoca;

"Komşu, komşu ben geldim." deyince, kapının arkasından değiştirilmiş bir ses duyulur:

"Ah Hocam, ah! Evin sahibi buradaydı, az önce gitti, bensizin geldiğinizi söylerim, mutlaka çok üzülecektir."

Hoca bu söz karşısında iyice sinirlenir ve;

"Ev sahibine söyleyin, bir daha bir yere giderken başını pencerede unutmasın." der.

Kapıdan Ayrılma Nasrettin Hoca Fıkrası

Küçük Nasrettin'in annesi çamaşır yıkayacakmış.

– Oğlum, ben göl kenarında çamaşır yıkayacağım. Sen de burada beni bekle. Sakın kapıdan ayrılma, yoksa eve hırsız girer, der. Annesi gittikten sonra küçük Nasrettin beklemeye başlar. Biraz sonra teyzesi gelir.
– Nasrettin, yavrum bu akşam size geleceğiz. Hemen annene haber ver. Unutma tamam mı, diyerek gider. Küçük Nasrettin düşünür taşınır. Sonunda aklına bir fikir gelir. Evin kapısını sırtına alıp, Annesinin yanına koşar.
Annesi onu görünce çok şaşırıp,
– Oğlum, bu ne hal, diye sorar.
Küçük Nasrettin:
-Anneciğim, sen bana sakın kapıdan ayrılma demedin mi, der.

Karanlıkta Nasıl Göreyim Nasrettin Hoca Fıkrası

Nasrettin Hoca ile karısı gece yarısı uyanırlar. İçerisi çok karanlıktır.

Karısı:
– Hoca, şu mumu yakıver, der
Nasrettin Hoca:
-Mum nerede hatun, diye sorar.
Karısı:
-Bak hemen sağ tarafında, der.
Nasrettin hoca uykulu uykulu:
-Aman hatun! Bu karanlıkta sağımı sorumu nasıl göreyim, diye karşılık verir.

Ne Arıyormuş Nasrettin Hoca Fıkrası

Bir gece Nasrettin Hoca'nın canı çok sıkılır.

O da biraz dolaşmak için dışarı çıkar. Ama o zamanlar geceleri dolaşmak yasakmış.
Bekçi Nasrettin Hoca'yı görünce hemen yanına gider.
– Hey, Hoca efendi. Geceleri dolaşmanın yasak olduğunu bilmiyor musun?
Söyle bakalım burada ne arıyorsun, diye sorar.
Nasrettin Hoca hemen bir cevap bulur.
– Şeyy. Uykum kaçtı da onu arıyorum!

Kuyuyu Ters Çevirmişler Nasrettin Hoca Fıkrası

Nasrettin Hoca ile bir arkadaşı Konya'yı gezerler.

Bu sırada yüksek minareli bir cami görürler. Arkadaşı merakla,
-Hoca'm sen bilirsin her halde. Şu minareleri acaba nasıl yaparlar, diye sorar.
Nasrettin hoca kendisinden emin,
– Bunda bilmeyecek ne var! Tabii ki kuyuyu ters çevirince minare olur, cevabını verir.

Bindiği Dalı Kesen Hoca Nasrettin Hoca Fıkrası

Günlerden bir gün Nasreddin Hoca, köy meydanındaki koca çınar ağacının üzerine çıkmış ve elindeki balta ile bindiği dalı kesmeye başlamış.

Yoldan geçen bir adam:

– Hoca Efendi ne yapıyorsun? Bindiğin dalı kesiyorsun, düşeceksin!, diye bağırmaya başlamış.

Hoca kesmeye devam etmiş ve düşmüş. Düşer düşmez adamın yanına gitmiş ve:

– Madem ki benim düşeceğimi bildin, öleceğimi de bilirsin. İlla benim öleceğim zamanı haber ver, diye yakasına sarılmış.

Oğlumun Babası Öldü De Nasrettin Hoca Fıkrası

Nasreddin hoca bir gün siyah elbiselerle geziyormuş. Onu görenler şaşkınlıkla:

– Ne oldu Hoca Efendi? bu gün karalar giymişsin?, diye sormuşlar.

Hoca:

– Oğlumun babası öldü de, O'nun yasını tutuyorum, demiş.

Su Dediğin Böyle Olur Nasrettin Hoca Fıkrası

Nasrettin Hoca bir yaz günü çok susamış. Yolda karşısına çıkan ve suyu tuzlu olan gölden bir yudum su içmiş. Tuzlu su hem aç hem de susamış olan Nasrettin Hoca’nın midesini bulandırmış ve daha da susatmış.

Yürümeye devam eden Hoca ileride bir çeşmeye rastlamış ve tatlı suyu olan bu çeşmeden kana kana su içmiş. Daha sonra şişelerini doldurup eşeğine de su vermiş.

Şişesine doldurduğu suyla gölün kenarına gelen Hoca:

– Öyle şişinip durma, su dediğin böyle olur, demiş ve şişedeki suyu göle boşaltmış.

Mevsimlerden Yakınanlara Nasrettin Hoca Fıkrası

Bir gün köyde bir grup adam toplanmış sohbet ediyorlarmış. Önce havadan sudan sohbet etmişler. Konu sonunda sıcak ve soğuğa gelmiş ve içlerinden birisi:

– Şu insanoğlu haline şükretmesini hiç bilmez; kışın soğuktan, yazın sıcaktan yakınırlar, demiş.

Konuşmaya kulak misafiri olan Hoca:

– Öyle deme cahil adam, bak bahara kimsenin bir şey dediği var mı?, demiş.

Belki Ağaçtan Öteye Bir Yol Düşer Nasrettin Hoca Fıkrası

Nasrettin Hoca’nın yaşadığı köyde çocuklar ona bir şaka yapmayı düşünmüşler. Yoldan geçerken uçurtmalarının ağaca takıldığını söyleyip onu ağaca çıkarmaya ve ayakkabılarını alıp kaçmaya karar vermişler.

Planlarına karar verip beklemeye başlamışlar. Hoca yolun başına gelince uçurtmalarını ağaca takıp ağlamaya başlamışlar. Bunu gören Hoca:

– Ne oldu çocuklar?, demiş.

Çocuklar:

– Hocam uçurtmamız ağaca takıldı. Biz çıkıp kurtaramadık. Bize yardımcı olur musunuz?, demişler.

Hoca hemen:

– Tabii ki, demiş ve ayakkabılarını çıkarıp çantasına sokuşturmuş.

Bu duruma şaşıran çocuklar:

– Hoca’m neden ayakkabılarını yanına alıyorsun, diye sormuşlar.

Nasreddin Hoca gülerek:

– Belli mi olur çocuklar belki yaptığım bu iyiliğe karşı Rabbim, bana ağaçtan öteye bir yol ikram eder, demiş.

Tarhana Çorbası Nasrettin Hoca Fıkrası

Günlerden bir gün Nasrettin Hoca’nın canı tarhana çorbası çekmiş. Üzerine ekmek doğrayıp çorba içmeye hayali kurarken kapısı çalınmış.

Yan komşunun oğluymuş gelen.

– Hocam annem çok hasta, yemek yapamadık. Bir tas çorban varsa verebilir misin?, demiş.

Bunu duyan Hoca kendi kendine:

Bu komşular da bir alem! Kurduğum hayalin bile kokusunu almayı beceriyorlar, demiş.

Ben Senin Gençliğini de Bilirim Nasrettin Hoca Fıkrası

Bir gün Nasrettin Hoca yolda güzel bir at görmüş. Sahibinden izin alarak üstüne binmeye çalışmış ama bir türlü binememiş. İnsanların etrafına toplanmaya başladığını görünce sesli bir şekilde:

– Ah Nasrettin ah! Yaşlandın artık, gençliğinde böyle miydin, demiş.

İnsanların ona hak verdiğini görünce bu sefer de sessiz bir şekilde kendi kendine:

– Ben senin gençliğini de biliyorum Nasreddin, demiş.

Ya Üstünde Olsaydı Nasrettin Hoca Fıkrası

Bir gün Nasrettin Hoca eşeğini kaybeder.
Eşeğini aramaya koyulur.
Arada bir de ellerini açarak, – Allah’ım şükürler olsun, diye dua eder..
Bunu gören komşusu: – Hoca’m bu ne iştir? Sen eşeğini kaybetmişsin, üzüleceğin yerde şükrediyorsun, der.
Hoca şöyle cevap verir: – Öyle deme komşum. Tabii şükrediyorum,
ya bir de eşeğin üzerinde olsaydım! Ben de kaybolup gidecektim.

Al Elimi Nasrettin Hoca Fıkrası

Nasrettin Hoca  göl kenarında dolaşmaya çıkar. Bu sırada bağırma sesleri duyarak sesin geldiği yere koşar. Meğerse göle düşen bir adamı çıkarmaya çalışıyorlarmış. 
Herkes suyun içine girip, 
– Ver elini, ver elini, diye bağırır.
Ama adam bir türlü kimseye elini vermez.
Nasrettin Hoca hemen suya girer.
– Al elim, al elim, diye bağırınca adam elini Hoca’ya verir.
Nasrettin Hoca’ya  bu işi nasıl başardığını sorarlar. Hoca gülerek, 
– Siz bu adamı tanımazsınız. O çok cimridir. Bu yüzden ” Ver elini.” deyince size elini bile vermedi. 
Ben “Al elimi.” dedim. O da her zamanki gibi aldı. Yaa işte böyle, der.

Ne Duruyorsun Yesene Nasrettin Hoca Fıkrası

Nasrettin Hoca, gittiği bir şehirde parasız kalır.
Şehirde yardım isteyebileceği bir tanıdığı da yoktur.
Karnı öyle acıkır ki ne yapacağını şaşırır.
Fırının önünden geçerken mis gibi ekmek kokusu gelir.
Hoca daha fazla dayanamayıp içeri girer.
Taze ekmekleri düzelten fırıncının omuzuna dokunur.
– Merhaba fırıncı!
Bu ekmeklerin hepsi senin mi, diye sorar.
Fırıncı bu garip soruya şaşırır.
– Tabii benim. Niye sordun? Hoca yutkunur.
– Öyleyse ne duruyorsun yesene kardeşim!

Biraz Da Biz Ölelim Nasrettin Hoca Fıkrası

Soğuk bir kış günü Nasrettin Hoca misafirliğe gider.
Ev sahibi sofraya büyük bir kase dolusu çorba koyar.
Kendisi eline bir kepçe alır. Hoca’ya ise küçük bir kaşık verir. Çorbadan içmeye başlarlar.
Ev sahibi sıcak çorbayı koca kepçeye doldurur.
– Oh, Allah’ım öldüm!… Bu ne güzel çorba. Oh öldüm, öldüm, diyerek içerken bizim Hoca bir türlü karnını doyuramaz.
Sonunda dayanamayarak elindeki kaşığı ev sahibine uzatır.
– Kardeşim, şu kepçeyi ver, biraz da biz ölelim, der.

Gömleğin Parası Nasrettin Hoca Fıkrası

Nasrettin Hoca bir gün Konya çarşısında dolaşırken,
– Şu dükkandan bir çift ayakkabı alayım diyerek içeri girer.
Güzel bir çift ayakkabı beğenir.
Dükkan sahibi tam da ayakkabıyı sararken fikrini değiştirir. Hoca:
– Aslında ayakkabılarım o kadar da eskimedi.
İyi mi ben ayakkabı değil, bir gömlek alayım. Haydi,
sen bana güzel bir gömlek ver, der.
Dükkan sahibinden gömleği alan Hoca,
– Ben artık gideyim der. Haydi hoşça kal, diyerek gidecekken dükkan sahibi,
– Hoca’m dur, gömleğin parasını vermedin, diyerek onu durdurur.
Hoca anlamamış gibi yapar. – İyi ama ayakkabı yerine gömleği aldım ya, deyince adam şaşkın şaşkın,
– Peki ama ayakkabının parasını da vermemiştin ki, der.
Hoca güler. – Ne garip adamsın. Yahu almadığım ayakkabının parasını niye vereyim?

Öteki Kapıdan Çıkmıştır Nasrettin Hoca Fıkrası

Canı çok sıkılan Hoca, evine giderken komşularıyla karşılaşır.
– Hoca’m, biz de seni ziyarete geliyorduk. Birer kahve içip biraz sohbet edelim diyorduk, deyince Hoca istemeyerek kabul eder.
Birlikte Hoca’nın evinin önüne kadar gelirler.
Hoca: – Siz burada biraz bekleyin, diyerek içeri girer.
Karısına, – Hatun, sen şu adamlara bir şeyler söyle gitsinler.
Bugün kimseyle konuşmak istemiyorum, der.
Kadıncağız ne yapacağını şaşırıp kapıyı açar.
– Şeyy, boşuna beklemeyin hoca evde yok, der.
Adamlar: – Nasıl olur, daha şimdi biz beraberce eve geldik. Az önce içeri girdi, diyerek içeri girmek isterler.
Bunun üzerine Hoca içeriden seslenir.
– Yahu, siz ne tuhaf adamlarsınız! Belki evin iki kapısı vardır.
Öteki kapıdan çıkmış olamaz mıyım, der.

Kaybolan Heybe Nasrettin Hoca Fıkrası

Nasrettin Hoca misafir olduğu bir köyde heybesini kaybeder.
Sinirinden bağırıp çağırır.
– Eğer heybemi bulamazsanız, ben ne yapacağımı bilirim!
Köylüler hep birlikte Hoca’nın heybesini ararlar. Sonunda heybe bulunur. Koşarak Hoca’nın yanına giderler.
– Hoca, çok merak ettik. Heyben bulunmasaydı ne yapacaktın, diye sorarlar
. Nasrettin Hoca gülerek cevap verir.
– Ne mi yapacaktım? Tabii ki yeni bir heybe alacaktım.

Ben Zaten İnecektim Nasrettin Hoca Fıkrası

Küçük Nasrettin çok sevdiği eşeğine binerek gezmeye çıkar.
Bu arada eşeğinin tökezlemesi yüzünden yere düşer.
Mahallenin yaramaz çocukları gülmeye başlar.
– Ha ha ha. Nasrettin’e bakın eşekten düştü. Ha ha ha.
Nasrettin eşeğe binmesini bile bilmiyor!
Küçük Nasrettin, hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalkar.
Cevabı yapıştırır. – Arkadaşlar, ne diyorsunuz? Düşmeseydim inecektim.

Yıldızların Sayısı Nasrettin Hoca Fıkrası

Bir Gün Nasrettin Hoca vaaz verirken dinleyenlerden biri:
– Hocam sen çok bilgilisin. Bize söyler misin gökyüzünde kaç tane yıldız vardır?
Hoca gülümseyerek sakallarını sıvazlar.
– Şu gördüğünüz sakallarımdaki beyazlar kadar, der.
Soruyu soran şaşırır.
– Hocam bu nasıl olur, şaka mı yapıyorsunuz, deyince Hoca kendisinden emin şöyle der:
– İnanmazsan gel de say!

Turşuyu Sen Mi Satacaksın Nasrettin Hoca Fıkrası

Hoca turşu satmaya karar verir.
Turşuyu eşeğini yükleyerek mahallede dolaşmaya başlar.
– Çok güzel turşularım var.
Turşucu, Turşucu! Hoca “Turşucu!”
diye bağırırken eşeği de durmadan anırır.
Eşek bir türlü Hoca’ya ağız açtırmaz.
Eşeğini susturamayan Nasrettin Hoca daha fazla dayanamaz.
– Yeter artık! Turşuyu sen mi satacaksın,
yoksa ben mi, der.

Doksan Dokuza Da Razıyım Nasrettin Hoca Fıkrası

Nasrettin Hoca bir gece garip bir rüya görür.
Rüyasında avucuna doksan dokuz altın para koyarlar.
Ama Hoca bununla yetinmeyip,
– Olmaz, doksan dokuzu veren yüzü de verir.
Yüz altın isterim, diye sayıklar.
İşte tam bu sırada Hoca uyanır.
Gördüklerinin rüya olduğunu anlayınca hemen gözlerini kapatır.
Avucunu uzatarak,
– Peki, doksan dokuza da razıyım, der.

Pazarlık Nasrettin Hoca Fıkrası

Dere kenarında bekleyen iki kişi Nasrettin Hocayla karşılaşırlar.
– Hoca efendi. ikimiz de yüzme bilmiyoruz. Bizi karşı tarafa geçirirsen sana iki altın veririz, derler.
Hoca bu teklifi kabul eder.
Birinci adamı kolayca karşıya geçirir.
Ama ikincisini geçirirken su, adamı alıp götürür.
Bunun üzerine arkadaşı Hoca’ya bağırmaya başlar.
– Ne yaptın? Su arkadaşımı götürüyor?
Çabuk, çabuk kurtar onu!
Hoca, adamı boğulmadan yakalayıverir.
Bir tarafdan da şöyle der:
– Kardeşim, niye telaş ediyorsunuz.
Siz de bir altın eksik verirdiniz. Böylece ödeşirdik!

Yıldız Yaparlar Nasrettin Hoca Fıkrası

Hoca’ya sorarlar.
– Hoca’m, yeni ay çıktığı zaman eskisini ne yaparlar?
Hoca, cevabı yapıştırır.
– Ne yapacaklar, kırpar kırpar yıldız yaparlar!

Hırsızın Ardından Nasrettin Hoca Fıkrası

Bir gece Nasrettin Hocanın Evine hırsız girer.
Adam eline geçen her şeyi torbasına atarak evden çıkar.
Hoca her şeyi görür.
Hemen eline birkaç eşya alarak hırsızın peşinden gider.
Sonunda hırsız kendi evine gelir.
İçeri giren hırsız, Hocayı arkasında görünce şaşırır.
– Sen kimsin, burada ne işin var?
Hoca cevap verir.
– Biraz önce bizim evdeki her şeyi topladın. Yoksa bu eve mi taşındık?

Kendisi Sanmış Nasrettin Hoca Fıkrası

Hoca, bir gün karşılaştığı birisiyle sohbet etmeye başlar.
Uzun uzun konuşurlar. Vedalaşırken Hoca:
– Kusura bakma arkadaş. Ben seni tanıyamadım, adın neydi, diye sorar.
Adam şaşırıp kalır.
– Tanımadıysan benimle ne diye iki saattir konuşuyorsun,
deyince Hoca güler.
– Ne bileyim, sarığın ve cübben benimkine çok benziyordu.
Ben de seni kendim sandım, der.

Mektup Aceleye Gelmiş Nasrettin Hoca Fıkrası

Akşehir’in zenginlerinden birinin düğünü yapılır.
Düğünde tatlılar, börekler, çok güzel yemeklerle sofra kurulur.
Telaştan, Hoca’yı düğüne çağırmayı unuturlar.
Nasrettin Hoca ” Ne yapsam şu düğüne gitsem.” diye düşünür.
Birden aklına bir fikir gelir. Hemen boş bir kağıdı zarfın içine koyar.
Koşarak düğün evine gelir. Elindeki zarfı zengin adamın hizmetçisine verir.
– Beyefendiye bir mektup getirdim, diyerek içeri girer.
Hemen sofraya oturur ve karnını bir güzel doyurur.
Bu sırada mektubu ev sahibine verirler.
Ev sahibi şaşırır. – İyi ama bu zarfın üzeri yazılı değil. Hiçbir şey anlamadım, deyince
Hoca lokmasını yutarak. – Evet, doğru diyorsunuz. Aslında onun içi de yazılı değil.
Kusuruma bakmayın, biraz aceleye geldi de, der.

Ayın Kaçı Nasrettin Hoca Fıkrası

Nasrettin Hoca bir iş için Konya’ya gider.
Yolda adamın biri Hoca’yı durdurur.
– Affedersin, Hoca efendi, bugün ayın kaçı, biliyor musun, diye sorunca.
Hoca: – Nerden bileyim, ben buranın yabancısıyım, diye cevap verir.